Ülkemizde Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki dönem itibarıyla, hukuk alanında özellikle 2000 yılından itibaren, kanunlarda değişiklik ve yenilik çalışmaları (kanunlaştırma hareketi) yoğunluk kazanmış olup, bunlar arasında 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu gibi temel kanunların kabulü önemli bir yere sahip bulunmaktadır. 1925 tarihli Neuchâtel Medenî Usûl Kanununun, bazı değişiklik ve farklılaştırmalar sonucu (bazı bölümler bakımından da Alman ve Fransız hukuklarından da yararlanılarak) hazırlanan metninin 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulüyle usûl hukuku alanında yerini alan 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu, seksen yıldan fazla bir zaman diliminde yürürlükte kalmış olup, bu süre zarfında, zamanla ortaya çıkan ihtiyaçların etkisiyle, küçük ve büyük çaplı olmak üzere otuzbeşin üzerinde değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklerin tümünde, geciken yargının hızlanması, daha basit ve daha ucuz bir yargının sağlanması amaçlanmıştır. Ancak bu değişiklikler genellikle, uygulamada görülen aksaklıkların ve şikâyet edilen hususların giderilmesine yönelik belirli maddelerin veya belirli kurumların değiştirilmesi biçiminde yapılmıştır. Zaman içinde, yeni bir Medenî Usul Kanunu yapılması için (1946, 1952, 1955, 1967, 1971 ve 1993 yıllarında) çeşitli tasarılar da hazırlanmış (veya daha önce hazırlanan Tasarıların kanunlaşması için teşebbüslerde bulunulmuş), ancak, bunlar kanunlaşamamıştır. Bu arada, yeni Neuchâtel Medeni Usul Kanunu da 1 Nisan 1992 tarihinde yürürlüğe girmiş ve böylelikle 7 Nisan 1925 tarihli mehaz Kanunumuz yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni Neuchâtel Medeni Usul Kanununda eski Kanunun sistematiği ve kurumları korunmakla beraber önemli değişiklikler yapılmıştır. 1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununun yerini almak üzere birkaç yıl süren ve çoğunluğunda şahsımın da yer aldığı yoğun bir çalışma süreci sonucunda hazırlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı, 12 Ocak 2011 tarihinde TBMM Genel Kurulunda görüşülmüş ve 452 madde olarak kabul edilip 12/1/2011 tarih ve 6100 sayı ile kanunlaşmış ve kanunlaşan bu metin 04/02/2011 tarihli ve 27836 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, -yürürlük- kenar başlıklı 451. maddede öngörülen 1 Ekim 2011 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununda esas itibarıyla, HUMK hükümleri büyük ölçüde muhafaza edilmekle birlikte bazı önemli yenilik ve değişikliklere de yer verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmeden önce, (14/04/2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan) 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı - Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun-un 28 inci, 29 uncu ve 30 uncu maddeleriyle, HMK’da değişiklik yapılmıştır. 6100 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2011 tarihine kadar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirileceği ve istinaf sisteminin işlemeye başlayacağı düşünüldüğünden, yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu hazırlanırken ve hatta Tasarının TBMM Adalet Komisyonu ve Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında, kanun yolları bakımından herhangi bir geçiş (hukuku) hükmüne yer verilmemişti. Ancak, Kanun kabul edildikten sonra, bölge adliye mahkemelerinin 1 Ekim 2011 tarihine kadar faaliyete geçirilemeyeceği gerçeğinin ortaya çıkması üzerine, 6100 sayılı Kanuna, kanun yolları bakımından geçiş (hukuku) hükmü içeren bir madde eklenmesi zaruri hale gelmiştir. İşte, 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı -Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun-un 30 uncu maddesiyle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa (kitapta ayrı bir bölüm başlığı altında değerlendirmesi yapıldığı üzere, özellikle birinci fıkrası itibarıyla hatalı düzenleme içeren) geçici 3. madde eklenmiş olup, buna göre; bölge adliye mahkemelerinin, Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, bunlar kesinleşinceye kadar, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 26. 9. 2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacak; bölge adliye mahkemelerinin, Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden sonra aleyhine kanun yoluna başvurulacak kararlar hakkında ise, 6100 sayılı Kanunun -Kanun Yolları-na ilişkin hükümlerinin tam olarak uygulanmasına başlanacaktır. Dolayısıyla, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra da, (belki de uzunca) bir süre daha, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 26. 9. 2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümleri ile yürürlüğe giren yeni temyiz hükümleri bir arada uygulanacaktır. Hukuk davalarının arzu edildiği şekilde âdil, hızlı ve düzenli yürüyebilmesi, yani hak arayanların beklentilerine hizmet edebilmesi, -âdil yargılanma hakkı-nın (AİHS m. 6) gerçekleşebilmesi ve bunun için de yargılamanın makul süre içinde tamamlanmasında usul kanunlarının önemli rolü bulunmaktadır. Atalarımız çok güzel söylemişler: -Kem âlât ile olmaz kemâlât. - Yani eksik, aksak enstrümanla mükemmellik yakalanamaz. Nabi'nin: -tahsil-i kemâlât kem âlât ile olmaz- beytinde de geçer bu söz. Kaliteli malzeme olmazsa kaliteli bir ürün elde edilemez. Elbette herhangi bir sorunu çözmede kullanılacak malzemenin, yol ve yöntemin de kaliteli, elverişli ve makul olması önemlidir; ancak, sorunların gittikçe genişleyip derinleştiği ve çok boyutlu hâle geldiği durumlarda (adalet hizmetlerindeki aksaklıklarda olduğu gibi) ve hele bu malzemeyi kullanacakların kaliteli yetişmeleri, bilgi birikimli ve donanımlı olmalarına pek de önem verilmediği zaman ve ortamlarda, malzemenin kaliteli olması da pek işe yaramayacaktır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu da tek başına yargının hızlanmasını sağlamaya, âdil yargılanma hakkını gerçekleştirmeye yeterli değildir. Nitekim, bunun böyle olmadığı şimdiye kadar (yargının hızlanması, daha basit ve daha ucuz bir yargının sağlanması amaçlarıyla) yapılan değişikliklerde de görülmüştür. Ülkemizde, hukuk davalarının âdil, hızlı ve düzenli yürüyebilmesi, adalet hizmetlerinde gittikçe genişleyip derinleşen ve çok boyutlu hâle gelen sorunların çözüme kavuşturulabilmesi için, kanun değişikliklerinin yanı sıra ve belki ondan daha da önemli bazı tedbirlerin acilen alınması ve yürürlüğe konulması gerekmektedir. Bunlardan en önemlisi de, çalışkan, dürüst, ahlâklı, kültürlü, âdil ve (Mecellede -Hâkim; hakîm, fehîm, müstakim ve emîn, mekîn, metîn olmalıdır- şeklinde belirtildiği gibi) diğer yüksek niteliklere sahip, gelişen hukuka ayak uyduran hâkim istihdamına önem verilmesidir. Hazırladığım bu kitap, onbeş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm ilâ ondördüncü bölümlerinde (onikinci bölüm hariç), -kanunların zaman bakımından uygulanması-, -görev ve yetki-, -davada taraflar ve ehliyet-, -dava çeşitleri-, -dava şartları ve ilk itirazlar-, -ön inceleme-, -yargılama usûlleri-, -hâkimin hukukî sorumluluğu-, -geçici 3. maddeyle ilgili değerlendirme ve öneriler- gibi önemli başlıklar altında geniş açıklama ve yeri geldiğinde içtihatlara yer verilmiş; onikinci bölümde, HMK’da, HUMK’a nazaran konu ve madde bazında getirilen diğer yenilik ve değişikliklere değinilmiştir. Kitabın onbeşinci bölümünde ise, HMK ve ilgili mevzuata yer verilmiştir. HMK metni, değişik bir sistemde; notlu, gerekçeli, karşılaştırmalı, madde altlarında ilgili İçtihadı Birleştirme Kararlarına (ve hatta ilgili diğer kanun metinlerine) işaret edilerek hazırlanmıştır.