Antik Yunan’dan bu yana uygulanagelen ve uygulandığı yer ve zamana göre farklılıklar gösteren demokrasinin düzlemi, görüntü ile gerçeklik arasında inanılmaz farkın olduğu bir düzlem haline gelmiştir. Başka bir deyişle demokrasi, hemen hemen hiç sorgulanmamış bir inanca dönüşmüştür. O nedenle kitapta konu çerçevesini aşmayacak şekilde demokrasinin yer ve zamana göre özünden uzaklaştırılmış şekilde pratiğe döküldüğüne de değinilecektir.
Bu bakımdan kitap, her şeyden önce, uygulama alanına baktığımız neredeyse bütün coğrafyalarda, anayasa hükümlerinin zaman zaman kâğıt üstünde bırakılmak istendiği yönetenler dünyasında, özellikle anayasal denetimin çoğu zaman fiilen işlemediği coğrafyalarda, en anti demokratik uygulamaları bile demokrasi pratiği gibi göstermek, kafamızda kendimize göre şekillendirdiğimiz kavramları, olgulara zorla giydirmekten başka bir anlam ifade etmeyeceği bilinci içinde; demokrasiyi kapitalizmin yedeğine çekmek yanılgısına düşmeden, burjuvazinin çıkarına olacak şekilde anlayıp yorumlamadan, bireyin kendisini güçsüz ve yetkisiz hissetmesini sağlayan bir bürokratik hegemonya olgusuna karşı demokrasinin dinamikleşmesine, derinleşmesine katkı sunmak ve Bertolt Brecht’in, “Tüm yetki halktan gelir. Fakat nereye gider?” sorusuna bir nebzede olsa yanıt bulmak amacıyla yazılmıştır. Bu amaca ulaşabilmek için de bu konuda klasik makale/kitap çalışmalarından biraz uzaklaşarak, yalnızca bilim dünyasının ortaya çıkarttığı tezleri incelemek ve mantıklı olana itibar etmekle yetinilmeyip; detaylı görüşlerimizle eleştirel yaklaşım da sergilenecektir.
Bu durum keskin bir tarzda ifade edilecek olursa, gerek siyaset bilimi ve gerekse de siyaset pratiği dünyasının o güzel, pırıltılı “Demokrasi” kavramının arkasına bir mayın gibi yerleştirilen ikiyüzlü, manipülatif ve acımasız perdeyi indirmekle meşgul olunacaktır. Başka bir deyişle Post-demokrasinin, modernist demokrasiye bağlı olduğunu kabul etmekle beraber, demokrasiyi, modernist yaklaşımın mutlak doğru/bilimsel bilgi kabul ettiği doğrulardan ibaret gören siyasal-pozitivist anlayışı aşmaya çalışma denemesi olmasına gayret edilecektir. Bunun yanında halk tarafından yönetimin bir ide olmaktan çıkarılıp, pratiğe dökülmesinin yolunu aydınlatma gayreti içinde olunacaktır. Bunun anlamı tam olarak şudur: Ampirik olanın gölgesinde kalmayacak bir sosyal araştırma çerçevesinde demokrasiye bakış açısının nesnelliği ile ilgili şüphelerimi dile getirmek… Fakat şu noktanın bilinciyle: Demokratik olgulara belli metodolojik dayatmalarda bulunmak onun ilerlemesini engeller.
Bu amaçla kitapta, her şeyden önce başkanlık hükümet sistemi ve türevleri üzerinde durulacaktır. Zira başkanlık sistemi, uzun yıllardır Güney Amerika ülkelerinin olumsuz uygulamaları (başkancılık) ve kendine mahsus siyasi, tarihsel ve sosyolojik sebeplerle başarılı ABD uygulaması (başkanlık) üzerinden karşılıklı tartışmalara konu edilmiş ve hala da edilmektedir. Bahsi geçen çerçevede olmak üzere bu çalışmada ABD’deki başkanlık sistemi ve Türkiye’deki Türk Tipi Başkanlık sistemlerinin özellikleri, avantaj ve dezavantajları bakımından karşılaştırılması ve Türkiye’deki pratiğin ne yönde (başkanlık yönünde mi, başkancılık yönünde mi) ilerleyeceği üzerine eleştirel bir inceleme olarak ele alınması yanında başkanlık hükümet sisteminin kuvvetler ayrılığı ilkesiyle sorunu olmadığı, ancak demokrasi ile sorunu olduğu ortaya konulmaya çalışılacaktır.