I. -KONUNUN ÖNEMİ İş hukukunda, asıl olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışması olmakla birlikte, belirsiz süreli iş sözleşmelerinden sonra en yaygın karşılaşılan iş sözleşmesi türü belirli süreli iş sözleşmeleridir. Sanayileşme olgusu ile birlikte işçi ve işveren kavramları ortaya çıkmış, böylece iş hukukunun tarihsel süreci de başlamıştır. İş hukukunun tarihsel seyri içinde başlangıçta, tarafların sözleşme serbestisi ilkesi gereğince herhangi bir sınırlama olmaksızın belirsiz ya da belirli iş sözleşmeleri kurabilmeleri serbest iradelerine bırakılmıştır. Sözleşme serbestisi ilkesi, çağdaş hukuk düzenlerinde 19. yüzyıldan bu yana uygulanan temel bir ilkedir. Sözleşme serbestisi ilkesi, kişilerin bir sözleşme yapıp yapmamakta, diledikleri kimseyle sözleşme yapmakta ve yapacakları sözleşmenin bir şekle tabi olmaksızın içeriğini istedikleri gibi düzenlemekte serbest olmalarını ifade etmektedir. Burada temel amaç, eşit tarafların serbest iradelerinin karşılıklı uyuşmasıdır. Toplum ilişkilerinin düzenlenmesinin önemli ve vazgeçilmez bir aracı olan sözleşmelerin serbesti ilkesi çerçevesinde kurulmasına, tarihsel süreçte, bu ilkenin ekonomik ve sosyal yönden güçlü konumda olanlarca kötüye kullanılması sebebiyle hukuk düzenleri tarafından müdahale edilmiştir. Çağdaş hukuk düzenleri, hakkaniyete uygun ve hukuken meşru bir zeminde kullanılması gereğinden hareketle sözleşmeler hukukunun esası olan sözleşme serbestisi ilkesini belli ölçülerde sınırlandırmışlardır. İşçi ve işveren arasındaki ilişkilerde de, Avrupa’da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni buluşların üretime uygulanarak buhar gücüyle çalışan makinaların makinalaşmış endüstriyi doğurması ile başlayan sanayi devrimiyle birlikte sanayileşme hareketlerinin dünya çapında büyük bir hız kazanması ve buna bağlı olarak, işyerlerinde çalışan işçilerin toplumun büyük bir kesimini oluşturması, beraberinde bir takım yeni sorunların ve sosyal çatışmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu sorunların ağırlıklı noktasını sözleşme serbestisi ilkesinin işçiler aleyhine kullanılması oluşturmuştur. Gerçekten de, sanayi devrimiyle birlikte büyük sermaye birikimi yapan işverenler, sahip oldukları gücü daha zayıf konumda olan işçiler aleyhine kullanmışlar, sözleşme serbestisi ilkesine dayanarak işçileri çok düşük ücretlerle uzun çalışma sürelerine mahkum etmişlerdir. Sanayi alanındaki önlenemez gelişmeyle birlikte işçi kesiminin giderek toplumda büyük bir kitle oluşturması, ortaya çıkan sorunların da bir an önce çözülmesini zorunlu kılmıştır. Toplumsal barışı sağlamak için devletler soruna müdahale ederek, işçileri koruma amacıyla, sözleşme taraflarının eşitliğini temel alan sözleşme serbestisi ilkesini sınırlayıcı hukuki düzenlemeler yapmışlar, bilinçlenen ve örgütlenen işçiler de çalışma şartlarının belirlenmesinde işveren karşısında önemli ve etkin bir pazarlık gücüne erişmişlerdir. Devletler tarafından gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ile işçi örgütleri ve işverenlerin yaptıkları toplu iş sözleşmeleriyle oluşan yeni hukuki düzen, iş ilişkilerini, sözleşme serbestisi ilkesine göre düzenleyen borçlar hukukundan ayırarak modern anlamda iş hukukunu ortaya çıkarmıştır. Türk hukukunda da sözleşme özgürlüğüne ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Anayasanın -Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti- başlığını taşıyan 48. maddesine göre, -Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. - 818 sayılı Borçlar Kanununun 19. maddesi -Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir. - ve yine 319. maddesi de -Hizmet mukavelesinin şartları kanuna, ahlaka (adaba) mugayir olmamak üzere istenildiği gibi tayin olunabilir. - hükümleriyle sözleşme özgürlüğünü ifade etmekte ve bu özgürlüğün sınırlarını çizmekteydi. 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanununun 26. maddesinde -Sözleşme özgürlüğü- başlığı altında getirilen düzenleme ise -Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler- şeklinde olup aynı kanunun 394. maddesine göre de -Hizmet sözleşmesi, kanunda aksine bir hüküm olmadıkça özel bir şekle bağlı değildir. - İş sözleşmesinin taraflarından işçi, ekonomik olarak işverenden daha zayıf konumda bulunduğundan ve iş hukukunun temel amacı işçinin korunması olduğundan, sözleşme serbestisi ilkesi iş kanunları ve toplu iş sözleşmeleri ile borçlar hukukuna göre çok daha geniş olarak sınırlandırılmıştır. İş hukuku alanında işçinin korunması, emredici kurallarla sağlanmakta, tarafların sözleşme serbestisini kısıtlayan düzenlemeler getirilmektedir. İş hukukunda esas olarak, işveren ve işçi arasındaki iş ilişkisinin belirsiz süreli olduğu kabul edilmekle birlikte, 4857 sayılı İş Kanunundan önce yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanununda konuya ilişkin bir düzenleme bulunmadığından, iş sözleşmesinin belirli süreli olup olmaması tarafların serbest iradelerine bırakılmıştı. Ancak işverenlerin, iş sözleşmelerini belirli süreli yapmak suretiyle işçilere karşı olan bir takım yükümlülüklerinden kurtulmak amacıyla hareket etmeleri karşısında, öğreti ve Yargıtay, işçinin korunması ilkesinden hareketle, hakkın kötüye kullanımını oluşturan bu gibi durumlarda belirli süreli iş sözleşmesinin belirsiz süreli sayılması gerektiğini kabul etmişlerdir. 4857 sayılı İş Kanununda, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO-International Labour Organization) ve Avrupa Birliği (AB) normlarının yanı sıra öğreti görüşleri ve yargı içtihatları da dikkate alınarak düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerden biri de çalışma konusu kapsamında ele alınacak olan belirli süreli iş sözleşmelerine ilişkindir. II. -KONUNUN SINIRLANDIRILMASI Çalışmamızda, iş hukukunun gelişimi ile birlikte gittikçe önem kazanan ve 4857 sayılı İş Kanununun 11. md. ’sinde -Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi- başlığı altında somut olarak düzenlenerek yasal çerçeveye oturtulan belirli süreli iş sözleşmesini yapma serbestisi ve sınırları, yasal dayanaklar, öğreti görüşleri ve yargı kararları çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmada belirli süreli iş sözleşmesi, bütün kapsamıyla değil yalnızca belirli süreli iş sözleşmesi yapabilme serbestisi ve sınırları bakımından incelenmiş, bu tür iş sözleşmelerinde süre, yenilenme, şekil ve objektif (esaslı) nedenlere dayalı olarak meydana getirilme konuları irdelenmiştir. Bu sebeple, çalışma konusuna ilgisi oranında dahil olan konulara temas edilmiş, çalışma konusunu doğrudan ilgilendirmeyen alanlara girilmemiştir. III. -KONUNUN SUNULMASI Üç bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde, belirli süreli iş sözleşmesi kavramı, belirli süreli süreli iş sözleşmesinin sınırlarının daha iyi ortaya konulabilmesi için benzer iş sözleşmesi türleri ile belirsiz süreli iş sözleşmeleri karşılaştırılarak ele alınmış, belirli süreli iş sözleşmelerinde şekil ve sözleşmenin süreye bağlanması konuları üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, belirli süreli iş sözleşmesi yapma serbestisi ve buna getirilen sınırlamalar, belirli süreli iş sözleşmesinin yapılmasını ve yenilenmesini haklı kılan objektif nedenler ele alınmıştır. Bu bölümde ayrıca AB Konseyinin belirli süreli iş sözleşmelerine ilişkin 99/70 sayılı yönergesinin amacı, uygulama alanı ve kapsamı değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde ise, belirli süreli iş sözleşmelerinin yenilenmesi ve belirli süreli iş sözleşmelerinin belirsiz süreli iş sözleşmelerine dönüşmesi konuları açıklanmıştır. Sonuç kısmında ise ele alınan çalışma konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur.