Yerel yönetimler; belli bir coğrafi alanda(kent, köy, il vb.) yaşayan yerel topluluğun bireylerine, bir arada yaşamak nedeniyle kendilerini en çok ilgilendiren konularda hizmet üretmek amacıyla kurulan, karar organları yerel toplulukça seçilerek göreve getirilen, kanunlarla belirlenmiş görevlere ve yetkilere, özel gelirlere, bütçeye ve personele sahip, ilişkilerinde yönetsel özerklikten yararlanan kamu tüzel kişileridir.
Belediyeler, mahalli idareler içinde önemli bir ağırlığa sahiptirler. Belediye idareleri, belli bir belde de yerleşmiş bulunan toplumun güncel yaşantısını bir biçimde etkileyen sağlık, temizlik, eğlenme, dinlenme, kültür, çevre korunması gibi alanlardaki ortak ihtiyaçlarını karşılamak görevini üstlenmişlerdir. Belediyelerin toplum hayatındaki önemi giderek artmakta olup bunun esas nedeni, son 30-40 yıllık devrede şehirlerdeki nüfusun önemli ölçüde artmış olmasıdır. Çünkü belediyeler, şehir yerel yönetimleri olup şehirlerin büyümesi ve yeni şehir merkezlerinin oluşması ile belediyelere düşen görevlerde de artış olduğu görülmektedir.
Belediyeler, Tanzimat reformları ile birlikte Türk yönetim sistemi içerisinde yer almaya başlamıştır. Oturmuş bir yapı içerisinde ilk belediye deneyimi İstanbul Şehremaneti adı altında uygulamaya konulmuştur. İstanbul Şehremanati ile başlayan belediye yönetim tarzı, 1876 tarihli Kanun-i Esasi ile anayasal bir dayanağa kavuşmuştur. Meclisi Mebusan tarafından çıkarılan Dersaadet İdare-i Belediye Nizamnamesi ve Vilayetler Nizamnamesi kısmi değişikliklerle, 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediye Kanununa kadar yürürlükte kalmıştır.
Kamu yönetimindeki yeni anlayışlar, dünyada ve Türkiye’de yaşanan değişim ve gelişmeler, belediyelerin yapısı ve görev alanlarının yeniden düzenlenmesi gerekliliğini doğurmuş ve 1930 yılından itibaren yürürlükte bulunan 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun yerine
2000’li yıllara gelindiğinde yeni bir belediye kanununun yapılmasını gündeme getirmiştir. Bu amaçla öncelikle, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kabul edilmiştir. Ardından 5393 sayılı Belediye Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu kanunların kabul edilmesinin arka planında, dünyadaki yeniden yapılanma sürecine esas teşkil eden çağdaş yönetim ilkeleri yer almıştır. Neticede bu yeni anlayışla birlikte ekonomik yapının organizasyonunda yerel yönetimlere kritik bir rol verilmiş ve ayrıca günümüzde kent nüfusunun hızla artması, kentlerin endüstri, kültür ve kalkınma merkezleri olarak ortaya çıkması belediyelerin de önemini bir kat daha arttırmıştır.
Ülkemizde yerel yönetim anlayışına uygunluk ve hizmetlerin yerinden karşılanması bakımından önem kazanan belediyelerin, Türk yerel yönetim sisteminin temel kuruluşu niteliğinde olması yanında, toplumsal hayattaki öneminin de gittikçe arttığı görülmektedir. Yerel yönetim birimi olarak belediyelerin etkin ve verimli hizmet sunabilmeleri, belediyelere verilen görevlerin etkin şekilde yerine getirilmesi bunların mali açıdan güçlü olması ile yakından ilgilidir. Yani belediyelere hizmetlerini zamanında, etkin ve ekonomik bir şekilde yerine getirmeleri için önceden ve doğrudan bir gelir sağlanması ve belediyelerin görevlerini gerçekleştirmeye yetecek düzeyde mali kaynaklara sahip kılınması gerekmektedir.
Belediye gelirlerini temelde kaynaklarına göre öz gelirler, devlet gelirlerinden ayrılan paylar, devlet yardımları, borçlanmalar, cezalar ve diğer gelirler olarak 4 ana grup altında gruplandırmak mümkündür.
Yerel yönetimler açısından asıl önemli olan, yerel yönetimin özerkliğini güvence altına alan, gelir sağlama ve sistemi esnek kullanma imkanını kolaylaştıran, yerel kaynakların çeşitlendirilmesi ve arttırılması, yerel vergilerin toplanması ve hizmet maliyetlerinin geri dönüşünün sağlanabileceği bir gelir yapısına kavuşturulmasıdır ki bunu sağlayan da öz gelirlerdir.
Ülkemizde belediyelerin öz gelirleri, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ’na dayanmaktadır. Daha önceki kitabımızda 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu ayrıntılı bir şekilde incelenmişti. Bu kitabımızın konusunu ise 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu oluşturmaktadır.
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nda öz gelirler; belediye vergileri, belediye harçları ve harcamalara katılma payı olarak üç ana başlık altında düzenlenmiş, bu gelirlerin yanı sıra, belediyeler yerine getirdikleri hizmetler için ücret almaya yetkili kılınmıştır.
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’na göre belediyelerin vergileri; ilan ve reklam vergisi, eğlence vergisi, haberleşme vergisi, elektrik ve havagazı tüketim vergisi, yangın sigortası vergisi ile çevre temizlik vergisinden oluşmaktadır.
Belediye harçları ise, işgal harcı, tatil günleri çalışma ruhsatı harcı, kaynak suları harcı, tellallık harcı, hayvan kesimi, muayene ve denetleme harcı, ölçü ve tartı aletleri muayene harcı, bina inşaat harcı, kayıt ve suret harcı, işyeri açma izni harcı, muayene, ruhsat ve rapor harcı, sağlık belgesi harcı ve imar ile ilgili harçlardan oluşmaktadır.
Belediyelerin öz gelirlerinden bir diğeri ise harcamalara katılma paylarıdır. Harcamalara katılma payları, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nda; yol, kanalizasyon ve su harcamalarına katılma payı olarak düzenlenmiştir.
Bunun yanı sıra, belediyeler, Belediye Gelirleri Kanunu’nun 97. maddesi uyarınca, Kanunda harç ya da katılma payı olarak düzenlenmiş bulunmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak yerine getirilecek her türlü hizmetler için, belediy e meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidirler. Belediyelere tekel olarak verilmiş işler ise, kendi özel hükümlerine göre yerine getirilir.
Bu ayrım çerçevesinde Belediye Gelirleri Kanunu dört kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda belediye vergilerine ilişkin hükümler, ikinci kısımda belediye harçlarına ilişkin hükümler, üçüncü kısımda harcamalara katılma paylarına ilişkin hükümler, dördüncü kısımda ise çeşitli hükümler yer almaktadır.
Kitabımızda, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun sistematiği izlenmiş olup belediye vergileri, harçları, harcamalara katılma payları ile diğer hükümlere ilişkin açıklamalar Kanun’daki madde sıralaması izlenmek suretiyle yapılmış, teorik açıklamalarla birlikte idarenin görüşlerinin de ortaya konulması amacıyla Gelir İdaresi Başkanlığı’nın özelgelerine de yer verilmiştir. Yapılan teorik açıklamaların ardından ise, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıkları çözmekle görevli temyiz mercii olan Danıştay Dokuzuncu Dairesi’nin kararlarına yer verilmiş, bu sayede çalışmanın gerek mükellefler gerekse uygulayıcılar için yol gösterici bir kaynak haline getirilmesi amaçlanmıştır.