Bu çalışmanın konusunu, şirketin tek taraflı irade beyanı ile yönetim kurulu üyesinin görevinden el çektirilmesi şeklinde tarif edebileceğimiz azil oluşturmaktadır. Yönetim kurulu üyelerinin azli konusunda bir çalışma yapılması tercihi farklı sebeplere dayanmaktadır:
Öncelikle 6102 sayılı TTK ile birlikte, hem koşulları (özellikle de azil ile gündeme bağlılık ilkesi ilişkisi) hem de hukuki sonuçları (özellikle üyenin tazminat hakkı) bakımından yeni bir azil sistemi benimsenmiştir. Gündemde azil veya azil ile ilgili madde bulunması ve bulunmaması halleri arasında, bir farklılık olarak “haklı sebep” şartına yer verilmesi aslında iki farklı sisteme vücut vermiştir. Bu sebeplerle, yeni sistemin etraflıca incelenmesinde yarar görülmüştür. Ayrıca 6102 sayılı TTK ile birlikte pozitif hukukumuza giren “belirli grupları temsil eden yönetim kurulu üyesi (TTK m. 360)” ve “mahkeme tarafından atanan yönetim kurulu üyesi (TTK m. 531)” gibi, üyelik tipolojisinde meydana gelen yenilikler de konuya farklı perspektifler kazandırmıştır. Bu açıdan, genel kurul tarafından ve serbestçe seçilen üyeleri konu edinen olağan azil sürecinin, belirtilen üyelerin azlinde nasıl ve ne ölçüde biçim değiştireceği sorgulanmaya değer görülmüştür.
Türk hukukunda daha önce anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin azli üzerine bir monografi kaleme alınmamıştır. Yine ve özellikle 6102 sayılı TTK döneminde, konuya dair hatırı sayılır ölçüde yargı kararı ile karşılaşılmaktadır. Bu açıdan çalışmanın Türk hukukuna katkı sağlayacağı düşünülmüştür.
Çalışma, Türk pozitif hukukunu konu edinmektedir. Niteliğine uygun düştüğü ölçüde İsviçre ve Alman hukukundan yararlanılmış; özellik gösterdiği noktalar bağlamında da İngiliz ve Amerikan hukukuna ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.
Çalışmada sık sık de lege ferenda değerlendirmelere yer verilmiştir. Bunun iki temel sebebi vardır:
Her şeyden önce azil, yerleşik doğruları olan bir kurum değildir. Gerçekten, azle dair temel noktalarda bile tamamen aksi yönde yaklaşımlara rastlanmak mümkündür. Üstelik bu husus sadece bilimsel çalışmalarda geçerli bir olgu da değildir. Karşılaştırmalı hukukta, kanun koyucular nezdinde de durum bu şekildedir. Öyle ki, “azil için haklı sebep şartı aranmasının”, “azil kararında gündeme bağlılık ilkesine uyulmasının” ve hatta “azledilen üyelere tazminat hakkı tanınmasının” isabetli olup olmayacağı konusunda birbirine zıt tercihlere yer verilmiştir. Bu sebeple, sayılanlar başta gelmek üzere, pek çok noktada olması gereken hukuka ilişkin incelemelere gidilmesi gerekmiştir. Esasen çalışma ile güdülen amaç, bir yönüyle de, sistem farklılıklarını ve özellikle de farklılıkların arkasında yatan sebepleri ortaya koymaktır.
Öte yandan, karşılaştırmalı hukukta azil ile ilgili olarak farklı noktalar üzerinde de pek çok tartışmaya rastlanmıştır. Örneğin, İsviçre doktrininde uzun zamandır “münferit veya azlık pay sahipleri lehine yönetim kurulu üyelerinin haklı sebeple azlini mahkemeden talep edebilme hakkı tanınmasının” isabetli olup olmayacağı tartışılagelmektedir. Benzer bir durum, Alman doktrininde, “haklı sebeplere dayanan azil kararında pay sahibinin oy hakkından yoksunluğu” bakımından söz konusudur. Karşılaştırmalı hukukta rastlanılan bu ve benzeri tartışmaların çalışmaya yansıtılmasına çaba gösterilmiştir.